10 Mart 2011 Perşembe

sayfaların da kaderi vardır

ben yepyeni bir sayfa açmak için yırtıp attığın sayfanın arka yüzüydüm, bembeyazdım beni yazmanı beklerken hiç kabahatim olmadığı halde ve ön sayfayı berbat ettin diye düşünmeden yırtıp attığın arka sayfa...

hiçbir zaman aklına gelmeyecek ve ne yazacağını hiç bilemeyeceğin arka sayfa...

bilir misin sayfaların kaderi vardır...

o sayfaya yazılacak olanı ömrünce yazamazsın başka sayfaya... ne sayfalar yazdın, ne sayfalar yazabilirdin, ne sayfalar var yazılabilecek...

kalemin kaderi ile sayfanın kaderi beğenirlerse birbirlerini sen ömrünü ödüllü bir film gibi oturduğun yerden izleyebilirsin aslında... kalem senin elinde diye sanma ki her şey senin elinde!

hata yaptıysan, sayfayı çevirmeyi dene!

içine girmeli

kitapları bir metre mesafeden bükmeden, kırmadan okuyan insanlar var.

nasıl olur anlamam... hiç okunmamış gibi kitaplıkta yerlerini alırlar o kitaplar.

okunmamış mıydılar peki?

okunmuşlardı ama okuyanın kokusu bile sinmemişti sayfalarına ve kitabın kokusu sinmemişti sayfayı çeviren parmaklara.

bense heyecanlanınca hırçın çevirdim yapraklarını, koynumda uyuya kaldım, çok sıkıldığımda aynı yerden defalarca katladım ucunu, altını çizdim, üzerine not aldım...

bi' zaman sonra okunmuşluğu, yaşanmışlığı bulmak umuduyla bugünümden ayraçlar bıraktım.

bi' şey yapıyorsan içine girerek yapmalısın... üstüne, eline, yüzüne, dudağına, içine sinmeli!

9 Mart 2011 Çarşamba

deli gömleğinin amacı; insanın kendisine sarılması gerektiğini öğretmek

bir an delirmenin nasıl bir şey olduğunu bildiğimi fark ettim... nereden biliyor olabilirdim ki bu duyguyu?

ah doğru ya delirmiştim bir zamanlar... kendimi çaresiz hissettiğim günlerdi... kötü günlerdi hatırlıyorum, bütün zamanım kendime acımakla geçiyordu...

zaten benim gibi birini başka ne delirtebilirdi ki, çaresizlikten başka...

iyi de şimdi niye hatırlıyorum bunları...

!!

hayır! bir daha asla giymem o deli gömleğini!!