16 Ekim 2010 Cumartesi

siz bu satırları okuduğunuzda ben ruhsal dinginliğe ulaşmış olmayı umuyorum

bu dönemki gardrop nöbet değişiminde yaşananları yazsam kitap olur yeminle... bu törene annemin de tanıklık etmesi fena oldu ama... ona göre "ekolojik dengeyi ben bozuyorum"... ben bu kadar alışveriş yapmasam dünya daha yaşanılır bir yer olabilir diye düşünüyor... belki de haklıdır!


ilginç mevulardan biri şu ki,dolapta henüz kullanılmamış, etiketleri üzerinde, gıcır gıcır 1 çift çizme, 2 bluz,1 etek çıktı,şimdilik... tamam bluzu,eteği anlarım da, çizmeyi nasıl unutursun be kuzum... hayır unuttuğun için gidip çok benzerini de almışsın...

bir diğer mevzu da onlarca trench coat'ı artık asacak yer bulamama rağmen, "aaa! benim lacivert trench'im yokmuş" diye yaygarayı basmam... (ayrıca bu laf annem fenalık geçirmeden önceki son lafımdı)

 ay allahım kapitalist düzenin uşağı mı oluyorum neee...

bunları yazıyorum çünkü çok kızıyorum kendime (çevremdeki herkes gibi), siz de kızın istiyorum, ayıplayın beni falan yani...

nasıl oldu anlamadım, aslında bu kadar alışveriş meraklısı bi' insan değildim... yavaş yavaş işledi sanki bu kanıma, bi süre sonra gözümün önünden kombinler geçmeye başladı, ufacık bi aksesuar için bile kıyafet tasarımı yapar buldum kendimi, "hmm.. şöyle bi jean, üstüne şöyle bi bluz, şu topuklu geniş boğazlı kısa botlardan, bi de mini ceket offf" sürekli bu hallerdeyim...

nedir abi, nerede yaşıyorsun... standart bi insansın standart bi hayatın var yani, aynı kıyafeti iki kez giydin diye kimse kınamaz seni, yada kimse aduket vermez moda tasarımcısı gibi geziyorsun diye... hoş bu kimse bir şey yapsın diye değil, içten gelen bir şey, ama gerçekten hiç iyi bir şey değil...

geçenlerde insanlığı düşünüyorum, dünyayı, görevleri filan... "aceba bir insan olarak dünyaya ne kadar zarar veriyorum" dedim kendime... arada bir içtiğim sigarayı ve yaptığım alışverişleri saymazsam çok da zararlı bi insan değilim dünya için...

ama bu alışveriş mevzuna ciddi anlamda takılmış durumdayım... kendimi avutan cümleler kurmayacağım artık, şıklık ve müsriflik farklı şeyler... (ha bugün alacağım gömleği sırf sipariş ettiğim için alacağım o başka, onu karıştırmayalım)

her insanın psikolojik geçiş dönemlerinde kendilerini bu tarz şeylere vermeleri olağan belki ama, ben abartmışım gördüğüm kadarıyla...

birde olayın bambaşka bir boyutu var, sadece kıyafet değil; bu ev eşyaları da keza öyle... insanın zincirleri bunlar, kelepçeleri... hareket kabiliyetini sınırlayan duvarlar, kolonlar gibi... kaldı ki eşyalar yaşadığı yere bağımlı yapar insanı, ve muhakkak konfor; tembelleştirir içimizdeki hiperaktif yönü...

 ruhunu özgürlüğe adamış biriyseniz ani bir kararlar gece vakti yollara düşmek isteyebilirsiniz, böyle durumlarda bi sırt çantasıyla çıkabilmelisiniz kapıyı gekip... hangi şehrin sabahına uyanacağınız, hangi doğal seleksiyonun kokusunu içinize çekeceğiniz önemli değilse eğer geride bıraktığınız dünyevi eşyalarında önemi olmamalı... yada en fazla bi küçük kasa araca sığabilmeli... tabi ki, insanın kişiliğini yansıtan ufak detaylarınız olmalı, kendinizi ait hissedebileceğiniz bi tarzınız olmalı ama bu kadar değil...

2 yorum:

  1. hani bir laf vardır ya, hatta facebookta grubu bile var.. "hayatım boyunca alışveriş yaptım ve hala giyecek birşeyim yok" işte bu benim kısaca tanımım.
    bir de bildiğin üşengecim ben.. alırım alırım da bir yere gidecekken hep uyuma isteği beni ele geçirir ve son beş dakikada hazırlanıp çıkarım.. haliyle dünyanın en kılıksız insanı ben olur(d)um. taa kii stil danışmanına gidene dek :) evet bunun gözünü çıkardım ve bir stil danışmanı edindim. kızımm görsen şimdi 80'lerin parisinde yaşayan kokoşlar gibi giyiniyorum. dolap detoksu falan yaptım, herşeyi ona buna dağıttım. sadece benim eklektik tarzıma uygun kıyafetler kaldı, yenileriyle fena halde kombine oldular. böyle fena halde bilinçli alışverişçi falan oldum. kendime inanamıyorum :))

    YanıtlaSil