14 Aralık 2010 Salı

bi' kağıt kalem alabilir miyim?

ay sonu hesabını denkleştirmeye çalışan bi emekli gibiydim, parça parça kağıtlara bir yazıp bir duruyordum... bazen de sınavda bildiği soruya denk gelmiş bir öğrenci gibi hızla yazıyordum harflerim birbirine giriyordu, sayfaların en ufak köşelerini bile dolduruyordum, kağıt bitecek cevabın tamamını yazamayacağım sanıyor, endişeleniyordum... kısıtlılık hissi bu olsa gerek. harflerim gittikçe küçülüyor, anlaşılması zor bir hal alıyordu.

etraftan bakanlar ne yapıyorum sanıyordu aceba, terk edilmiş bir kızın sevgilisine sitem dolu bir mektup yazdığını falan mı? pek de farklı değildi aslına bakarsanız... kendime yazdığım mektupların bilmem kaç bininci parafı...

sevecen yüzlü işletme sahibi yaklaşıyor tekrar, "bi çay daha?", giderken ufo'yu bana doğru çeviriyor "rahat ol yaz" der gibi...

bi çay daha bırakıp gülümsüyor, kağıdımın bitmeye yaklaştığını farkında, panikliyor. yüzümde daha çok yazacak bi ifade yakalamış olacak ki, daha büyük bir kağıt parçasıyla dönüyor...

üzerime sinen balık kokusu umrumda bile değil, ormanlar kağıt olsa yazarım gibi geliyor.

"başka bir isteğin" deyince, "battaniye ve kuru çoraplar" diyor arsız gözlerim, susturuyorum hemen...

french'lerime bulaşan mavi mürekkep lekesi hıçkırıklarımın sebebi oluyor "bu lanet olası yerde neden kimse kurşun kalem kullanmıyor!"

"hem zaten kurşun kalemin yazı üzerindeki etkisini de kimse bilmiyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder