16 Aralık 2010 Perşembe

koca bir şehrin ışıklarını bir nefeste söndürmek

o gece gözlerinin rengini anlamak için sarf ettiğim çabayı muhtemelen fark etmedin bile ve göz rengim hakkında en ufak bir fikrin olmadığından emindim, vücudumun bütün kıvrımlarını biliyordun halbuki... o kadar yabancıydık ki her şeyimizle birbirimize tanımak için uğraşmadık bile birbirimizi, çok geçti zaten tanışmak için...

uzakta bir pastayı andırıyordu şehir, üzerinde milyonlarca mum yanan bir pasta... bir nefeste söndürüp hepsini karanlığa gömmüştük her şeyi... öyle ki bir birimizi bile görmedik...

dışarıda fırtına olması umrumuzda değildi, biz kendi sessiz fırtınamızda batmak üzere olan teknelere benziyorduk, battık da dibi boyladık... hayata ve inançlara dair ne varsa bizimle birlikte dibe çektik.

dönüp baktığımızda elimizde pek de övünülecek bir şey yoktu, bir ilişki böyle kusursuz mahvedilemezdi, şimdi hep olduğumuzdan daha yalnızdık ve dahası bu sefer hak etmiştik, günahkardık belki arkadaşlığı, belki dostluğu, belki aşkı, belki yabancılığı öldürmüştük, hatta birden fazlasını bile öldürmüş olabilirdik, müşterek cinayetimiz ikimizi de aynı günahın tarafı yapıyordu ve bu bizi birleştiren tek şeydi... birimiz diğerinden daha suçlu değildi.

o gece gün hiç doğmayacak sandım, hani o çok sevdiklerim; rüzgarın, dalların, yağmurun ve dalgaların sesi yüzüme yüzüme vuruyordu seni... bütünleşmiş bedenlerimizin arasında kalınlığı metreleri bulan duvarlar vardı, ne yapsak ulaşamıyorduk birbirimize...

çok soğuktu o gece, bildiğim, yaşadığım en soğuk gece... hayatımda hiç o gece ki kadar üşümemiştim... kar altında o geceden beri duygularım, ölüp gitmekte, hissizleşmekteyim... toprağın sıcaklığını duyamıyorum, toprak kabul etmiyor beni, bedenimi...

o sabah güneş doğmadı, gri bir gün karşıladı geceyi, hala soğuktu ve ıslak... tüm heceler çıt çıkarmamak üzere sözleşmişlerdi... bitti, geçmedi, gidemedi ama bitti... dönüp bakmaya cesaretim yoktu ardımda bıraktıklarıma, sen göm istedim...

son kez dönüp baktığımda ardıma bedenini görüyordum sen yoktun, sen bana bakarken ne görüyordun bilmiyorum, hiç bilemeyeceğim...

yürüdüm uzun bir yürüyüş oldu, yağmur dövdü beni yol boyunca, yağmurun açtığı yaralarım ağırlaşsın diye saçlarımı savuruyordu rüzgar her bir telim kırbaç gibi patlıyordu yüzümde... geride kalan neydi, benden sana ne kaldı bilmiyorum... ama bi şey eksik şimdi bende, göğsümün orta yerinde bir delik var günün her saati acıyla irkilmemi sağlıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder